“MTSO Seçimi” sonrası izlenimlerim…
-Sadıkoğlu, nasıl “seçimin önüne” geçti?
-Malatya’daki Ticaret ve Sanayi Odası seçiminde “milletvekillerinin rolü” neydi?
-Baştürk aleyhinde oluşturulan “beşli” masada kimler var?
-Malatya kazandı mı, kaybetti mi?
-“Vur vur inlesin, Selahattin dinlesin” sözü, neyi ifade ediyor?
-“EXPO 2028” nedir?
-“Aynaya bakması gereken vekil” kim?
-Eğitimi boş verdiler! Buna takıldılar!
-Eğitimcileri nerede “yanlış” yapıyor?
-Fiskos köşesinde hangi konular var?
*
Önceki gün oynanan Beşiktaş-Fenerbahçe maçından önce görüşü alınan Fenerbahçe’nin golcü futbolcusu Michy Batshayi’nin, “Önemli olan gol atmak” sözü medyada geniş yankı bulmuştu.
Bu sözün “vücut” bulmuş hali, Malatya’daki Ticaret ve Sanayi Odası seçiminin sonucuydu.
“Gereksiz”, “ağır”, “sakil” ve vatandaşa “illallah” dedirtecek bir seçim kampanyası yürütüldü.
Bu mücadelenin kazananı, mevcut başkan Oğuzhan Ata Sadıkoğlu oldu ve “bir nevi” güven tazeledi.
Açıkçası, “Bükemediğin bileği öpeceksin…” derler ya, bu sonuçla birlikte “Lamı-cimi yok, seçilmiş başkanı tebrik edeceksin” denilir.
Ancak, Sayın Sadıkoğlu’nun seçim sonrası yaptığı açıklamalar, “Seçimin önüne geçti” desem yeridir.
“Kazandığın galibiyeti büyütmek, ancak rakibini büyütmekle mümkün olur” kaidesine binaen, Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, müteaddit defa, Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan ve AK Parti MKYK üyesi ve Malatya milletvekili Bülent Tüfenkci’nin kaybettiğine “vurgu” yaptı.
Halbuki “Bu iki isimden birinin, TSO’ya aday olması, mezkur söylemleri geçersiz kılardı!” kanaatindeyim. Kaldı ki, Oğuzhan Ata Sadıkoğlu’nun rakibi, Gürkan veya Tüfenkci değil, Akif Baştürk’tü.
Bununla birlikte, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde, Malatya’da kullanılan 464 bin 819 oy sayısının 305 bin 588’ini yani yüzde 68.47’lik kısmını Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan almıştı.
Malatya Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu 4673 kişinin katıldığı seçimde oyların yüzde 55.7’si olan 2601 kişinin oyunu almıştır.
Evet aldığı oy oranı ve komite sayısı “küçümsenecek” bir rakam değildir, lakin ortaya bir taraftan “yüzbinlerle” anılan biri varken; diğer tarafta “binlerle” anılan biri var.
O sebepten dolayı “Vur vur inlesin, Selahattin dinlesin sözü” yersiz bir slogandı.
Sanki biraz gaza gelmişliğin verdiği bir ahvalle “freni patlamışlığın” ortaya çıkardığı bir sonuç gördük.
HEZİMET Mİ?
MTSO seçimlerinde alınan oy oranına baktığımızda, 23 komite “Oğuzhan Ata Sadıkoğlu” demiş. 7 komite ise Akif Baştürk’ü desteklemiş. Bu noktadan baktığımızda, Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, geçen seçime göre komite “sayısını” artırırken, kendisi için büyük bir “başarı” ve karşı taraf içinde “hezimet” denilebilecek bir seviyeydi.
Lakin biraz “irdelendiğinde”, durum farklılaşıyor.
Şöyle ki; TSO seçimlerinde oy kullanma yetkisine sahip 5 bin 570 seçmen vardı.
Seçime katılım oranı ise yüzde 84’tü. Yani seçime katılanlar 4 bin 673 kişi.
Bu rakamın 2 bin 601’i Oğuzhan Ata Sadıkoğlu’na, 2072’si de, Akif Baştürk’e rey vermiş.
Yani yüzde 55.7’sini mevcut başkan; yüzde 44.3’ünü de rakibi almış.
Aradaki oy farkı, 529.
Keza, Oğuzhan Ata Sadıkoğlu aday olduğu 26. Komiteyi 6 oy ile kazanırken; rakibi Akif Baştürk aday olduğu 21. Komiteyi 27 fark ile kazandı.
Rakamlar olayın aslında “hezimet” olmadığını gösterse de, yukarıda belirttiğim gibi, önemli olan “gol” atıp “galip” gelmek.
YENİLEN TEKNİK GOLLER
Yapılan seçimde her iki adayın da “stratejisi” farklıydı.
Mesela Oğuzhan Ata Sadıkoğlu’nun belirlediği bütün “meclis üyeleri” canla başla çalışırken, Akif Baştürk’ün ekibi “Baştürk merkezli” çalıştı.
Ayrıca, Oğuzhan Ata Sadıkoğlu “sosyal medyayı” iyi kullanırken, aynı başarıyı Akif Baştürk ve ekibinde görmedik.
Bununla birlikte Baştürk ve ekibinin yediği “teknik golleri” de görmek gerek.
O ise, Baştürk’ün “lehine” olacak oy sahiplerinin, TSO’ya olan çok küçük meblağdaki borçlarının olması ve guruplara sonradan “ilhak” edilen üye sayılarıydı.
MALATYA KAYBETTİ!..
Oğuzhan Ata Sadıkoğlu da “dahil”, bir çok önemli şahsiyete, “Akif Baştürk, Malatya için önemli bir değer. Yaptığı yatırımla, Malatya’ya katma değer sağlayan bir iş adamı kendisi. Eğer bu seçim aleyhine sonuçlanırsa, Akif Baştürk, Malatya’ya küser.” demiştim.
Gerçekten de dediğim oldu.
BAŞTÜRK ALEYHİNDE OLUŞTURULAN “BEŞLİ” MASA!
“Bu seçimde Selahattin Gürkan ve Bülent Tüfenkci Akif Baştürk’e destek çıkmadı” diyemem.
Çünkü Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, seçim kampanyasını mezkur iki isim üzerine bina etmişti.
Fakat Oğuzhan Ata Sadıkoğlu için de perde arkasında hummalı bir şekilde çalışan Öznur Çalık, Ahmet Çakır ve Hakan Kahtalı vardı.
Bunlara ilaveten MHP Malatya Milletvekili Celal Fendoğlu ve Veli Ağbaba’yı da unutmayalım.
Buna bir nevi “Beşli masa” diyebiliriz.
Aslında bu seçim, Malatya’daki Ak Partililerin kendi aralarındaki “çekişmesinin” yansımasıydı.
5 ismin Oğuzhan Ata Sadıkoğlu’na destek vermesiyle, kendisine muvaffakiyet geldi diyebiliriz.
EXPO 2028 NEDİR Kİ?..
Geçtiğimiz hafta şehrimiz için önemli bir “açıklama” yapıldı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan'ın sosyal medyada yapmış olduğu bir paylaşım herkeste “merak” uyandırdı.
Herkes konunun kendisine hitap eden kısmıyla ilgili “yorumlar” yapmaya başladı. “İlginç”, “komik” ve “dikkat” çekici yorumlar vardı.
Neyse ki söylenen saatte Başkan Gürkan ve Milletvekili Bülent Tüfekci “Expo 2028”in şehrimizde düzenleneceği “müjdesini” verdiler.
Bu açıklamanın sonrasında herkes "Expo nedir, neye yarar?" sorularının cevabını sordu “Google Amca”ya!..
Doğrusunu söylemek gerekirse net olarak ben de “bilmiyorum”.
Fakat şundan eminim; bu kadar il/ilçenin peşine düştüğü bu organizasyon, Malatya’nın “faydasına” olacaktır.
Sadece o gece yapılan paylaşımlar bile, Malatya adını gündemin “en üst sırasına” taşımaya yetti.
Bu bile tek başına organizasyonun faydasını idrak etmek için, yeterli bir veri.
Şimdi herkes el birliği yaparak bu büyük organizasyon hazırlığına destek vermeli.
Bütün Belediyeler, Valilik, Kalkınma Ajansı ve diğer paydaşların el ele verip, organizasyonun en güzel şekilde hazırlanmasına destek vermesi şart.
Tabi bu sinerjiyi oluşturacak kişi Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan.
Konuyla ilgili dikkatimi çeken bir başka husus, organizasyon başvurusunun çok büyük bir “gizlilik” içinde yürütülmesi oldu.
Gürkan'ın bu hamlesi son 2 saate kadar kimse tarafından duyulmadı, bilgi sızıntısı yaşanmadı.
Bu durum, Gürkan'ın belediyeye olan “hakimiyetini” ortaya koyan önemli bir detay.
Başkan Gürkan, ciddi manada belediyeye hakim.
AYNAYA BAKMAYI, DENEDİN Mİ?
Hükümetin içki satış saatine getirdiği sınırlamayı “Allah’a havale” ederek ününe ün (!) katan vekilimiz, son zamanlarda yine ülke gündemini meşgul etmeye başladı.
Mersin’deki polisevine saldırı düzenleyen teröristin kimliğiyle ilgili tartışmalara katılıp “Terörist ağzıyla konuşanların Allah belasını versin” diyor da, YPG'li terörist Özge Aydın’ı (Ceren Güneş) Meclis'te konuşturduğunu unutuyor.
“Torunuma ekmek bulamıyorum” diyen “kokoşu” hatırladınız mı?
Ertesi gün viskili içki sofralarında verdiği pozlar ortaya çıkmıştı hani...
İşte o kokoşu medyanın önüne çıkarıp “ajitasyon” yaptıran da aynı vekildi maalesef.
Ülke yönetmeye talip olduğu iddiasındakilerin, yönetimle ilgili alternatif üretmesi gerekirken, bizimki “Tiyatrolardan tiyatro beğen” modunda takılıyor.
-İçki satışına getirilen yasağı Allah’a havale et.
-Terörist ağzıyla konuşanı Allah’a havale et.
-Hükümetin ekonomi politikasına da çözüm üretmeyi “es” geçerek, onu da “viskici teyzeye” havale et.
Bu durum bana şu hikayeyi hatırlattı;
Zamanın birinde hak-hukuk, helal-haram bilmez bir adam varmış.
Bu adam, hayvancılık yaparak geçimini sağlarmış.
Bir gün pazarda dolanırken, alacaklısına denk gelmiş.
Alacaklısı verdiği borcu isteyince, adam bin dereden su getirerek, binbir dil dökerek yine borcunu ödemenden arkasını dönüp gitmiş.
Aradan fazla bir zaman geçmeden vergi memurları kapısını çalıp, devlete olan borcunu ödemesini istemiş.
Memurlara da bin türlü yalan söyleyip kurtulacağını zanneden adam, bu kez kurtulamamış.
Vergi memurları, vergisine mukabil adamın elindeki hayvanlardan birini alıp gitmişler.
Bu duruma üzülen adam, akşam evinde açmış ellerini semaya “Allahım, bütün zalimlerin yüzünü siyaha boya” diye dua etmiş ve yatmış.
Ertesi gün pazara varınca bir de ne görsün birçok insanın yüzü simsiyahmış.
Bizimkisi pek sevinmiş duasının kabul olduğuna.
Sevincinin verdiği tebessüm ve gururla, pir-i fani bir ihtiyarı durdurup “Bu insanların yüzünün neden siyah olduğunu biliyor musun? Ben akşam, bütün zalimlerin yüzü siyah olsun diye dua ettim” demiş.
İhtiyar da “Ben senin ne ettiğini bilmem. Şayet böyle bir dua ettiysen ve kabul olduysa sen de zalimlerden birisin. Git de bir aynaya bak” demiş.
Çünkü kendisinin yüzü de “siyaha” boyanmış!
EĞİTİMİ BOŞVER!.. ELBİSEYE DİKKAT!..
Oldum olası tek tip “kişiliğe” ve “kıyafete” karşı bir insanım.
Buna rağmen okullarda giydirilen okul kıyafetine daha önceleri karşı değildim.
Bunu savunurken, “zengin” ve “fakir” ayrımını ortadan kaldırdığı için savunuyordum.
Fakat bu sene fiyatlar öyle yüksek ki, okul kıyafetine verilecek olan parayla; bir kaç tane takım elbise alınabilir.
Yani aileler okul elbisesine verilecek olan parayla, çocuklarına hem okulda hem dışarıda giyilecek elbiseleri rahatlıkla alabilirler.
Bu sene öyle fiyatlar var ki insanın aklı almıyor.
Okullar forma şeklinde tek parça istese yine anlaşılabilir.
Bazı okullar alt, üst, yazlık, kışlık, eşofman vs. hepsini istiyorlarmış.
Durum böyle olunca herkesin aklına gelen benim de aklıma geliyor.
Hele bir de okula okulun belirlediği elbiseyle gelmeyen öğrencilere yapılan psikolojik şiddet var ki, esir kampı gibi.
Eğitimcilikten nasibini almamış bir takım yöneticilerin, elbise giymeyen çocukları suç örgütü gibi diğer çocuklardan ayırıp, psikolojik şiddet uyguladıklarını biliyorum.
Dünyanın en geri kalmış ülkesinde bile rastlanılmayan bu uygulama maalesef bizim şehrimizde, Malatya'da yapılıyor.
Bir öğrencinin arkadaşlarının gözü önünde bu tür bir şiddete maruz kalması hem idari hem adli suçtur.
Bir nevi işkence olan bu suçun, Türk Ceza Kanunundaki yeri belli.
Düşünsenize, her hangi bir sebepten dolayı velisinin okul elbisesi almadığı bir çocuğu arkadaşlarının gözü önünde psikolojik şiddete maruz bırakıp, büyük bir suç işlemiş gibi afişe ettiğinizi!
Bu çocuklar 7 ile 15 yaş aralığında.
Üstelik Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönetmeliğinde, okul elbisesi ile ilgili hüküm net.
"Hiçbir öğrenci tek tip kıyafet giymeye zorlanamaz!"
Bunun aksi için velilerin en az yarısının muvafakati gerekli.
Bu durumda bile okul elbisesi giymeyen öğrenciye nasıl bir ceza verileceğine dair bir hüküm yok.
Buna rağmen kendini bilmez birkaç okul yöneticisinin öğrencilere yaptıkları “psikolojik” şiddetin kılıfını nasıl bulduklarını doğrusu merak ediyorum.
Konuyu sorduğum bir okul idarecisi aynen şunu söyledi: "Okul idaresi karar alır, herkes uyar. Uymayan nereye giderse gitsin."
Beyefendideki tavır, Cumhurbaşkanının bile üstünde bir makamda olduğunu zannettiği izlenimi verdi bana.
Üstelik "İl Müdüremiz bu konuda kesin kararlı, herkes formasını giyecek!" demeyi de ihmal etmedi.
Şimdi bütün eğitimcilerden cevabını beklediğim bir soru sormak istiyorum: Bir veli, "ne şartta olursa olsun, okulun dayattığı elbiseyi çocuğuma giydirmeyeceğim!" derse, “ceza” babaya mı verilir, öğrenciye mi?
FİSKOS MASASI:
-Turgut Özal Üniversitesi’nin eski rektörü Aysun Bay Karabulut, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda, Bakan yardımcısı olmak için kolları sıvamış!..
Çalışmalar tam gaz devam ediyormuş.
-AK Parti Yeşilyurt İlçe Başkanı Muhammet Yalçınkaya, Malatya milletvekili olmak için, Ankara’da yatıp-kalkıyormuş.
-MTSO Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, seçim sonrasında yaptığı açıklamalarından dolayı, pek çok tepki telefonu almış.
-Mersin’deki terör olaylarından, terör örgütü mensubu kişinin DNA’sı çıktıktan sonra, CHP Malatya Milletvekili ve MYK üyesi Veli Ağbaba, disiplin kuruluna sevk edilecekmiş.
-Geçtiğimiz haftalarda eski rektör Aysun Bay Karabulut’un evini “izinsiz” açan kişi, halen Turgut Özal Üniversitesinde çalışmaya devam ediyormuş. Kendisine “idari” her hangi bir “soruşturma” açılmamış.
Selam ve dua ile
Fiemanillah